Sayfalar

21 Kasım 2013 Perşembe

AZMİN KRALI

           Geçen yıl bu zamanlar herkes Rafael Nadal’ın geleceğini merak ediyordu. Çünkü sürpriz bir şekilde Wimbledon 2.turunda elenmiş devamında sakatlığı nedeniyle Londra Olimpiyat’larını kaçırmış, sezonun son Grand Slam’i olan Us Open’a katılamamış ve bir sürü turnuvadan çekilmek zorunda kalmıştı. Aslında bu merakın temeli birazda onun kariyerinin ilk yıllarına dayanıyordu. Kortta çok fazla enerji harcaması, sert zeminin dizlerini zorlaması, o dönem için sadece toprak kortu domine eden bir oyun profilinde olması  ve sezon sonlarında yaşadığı form düşüklüğü soru işaretlerinin başlıca sebeplerindendi.
        Oyun stiliyle herkes vücudunu çok fazla yıprattığını söylüyordu. İnsanların bu tezin doğru olabileceği yönündeki en büyük endişelerini daha çok Ocak 2010 da duyduk. Rafa’nın en iyi olduğu sahne olan 2009 Roland Garros’unda 4.turda elenmiş ardından sakatlığından ötürü Wimbledon’dan çekilmişti.2009 yılında pekte parlak bir sezon geçirememişti. Takvimler yeni yılın ilk ayını gösterdiğinde ise Avustralya Açık yarı finalinde sakatlık nedeniyle maçı tamamlayamamış ve 3 ay süren bir ara vermek zorunda kalmıştı. Herkes artık daha çok veya daha kolay sakatlandığını oyun tarzının bedenini ve dizlerini çok zorladığını söylüyordu. Fakat yıl bittiğinde bütün bu endişeler yerini hayranlık dolu yorumlara bırakmıştı. Çünkü ard arda 3 Grand Slam kazanmış ve yılı dünya 1 numarası olarak bitirmişti. Bu sonuçlarla tarihte tüm Grand Slam'leri kazanan en genç isim olmuştu. Geldiği nokta gerçekten inanılmazdı ve müthiş bir başarıydı. Üstelik bunu başardığında sadece 24 yaşındaydı.
           2012 yılında dizinden geçirdiği sakatlık ise daha ciddiydi. Antrenman yapmasına engel olan, çok daha uzun süren bir durumdu bu seferki.Uzun sürmesiyle birlikte sürekli geri dönüşünün ertelenmesi gergin bir bekleyişe sokuyordu insanları.Her tarafta kariyerinin bittiği veya dönse bile eski Nadal olamayacak yorumları yapılıyordu.Koçlardan oyunculara,yorumculardan gazetecilere her yerde bu sesler yükseliyordu. Bütün bunların üzerine bende 8 yıldır bir tenis sever olarak tenis izlemeye başladığım ilk yıllardan bu zamana  sık duyduğum  Rafa 20li yaşlarının sonlarında bu formunda olamayabilir cümlesi ve türevleri yüzünden onun iyi bir geri dönüş yapamayacağı konusunda kendimi şartlamıştım en kötüsüne hazırlıklı olmak amacıyla. Tek düşündüğüm onu tekrar kortlarda görmekti,onsuz tenisi izlemek bir parça  buruk hissettiriyordu.Ancak Nadal’ın inadını ve azmini unutmuştum.Ondan şüphe ettiğim için üstüme bir daha güneş doğmayacak sandığım zamanlar oldu.Şaka bir yana Rafa'nın varlığı beni mutlu ediyor.
            Dönüşünün ilk turnuvası Şili’deydi. Pek prestijli olmayan bu turnuvada final gördü. Sonuçtan çok sağlıklı bir şekilde kortlara dönmesi önemliydi. Sonra Brasil Open’a katıldı ve finalde Nalbandian’ı yenerek şampiyon oldu, ardından Ferrer’i yenerek Acapulco’da şampiyon oldu. Bu 3 toprak kort turnuvasından sonra ise sert zemin turnuvası olan Indian Wells Masters’ı kazandı. Üstelik Federer,Berdych ve del Potro’yu arka arkaya yenerek bunu başarmıştı.Sonuç olarak Rafa resmi olarak geri dönmüştü! 
Avrupa’ya döndüğümüzde Monte Carlo’da finalde Djokovic’e kaybetti fakat hemen sonrasında Barcelona, Madrid Masters ve Rome Masters turnuvalarını kazanarak Roland Garros için Fransa’ya büyük bir güvenle gitti. Yarı finalde Djokovic’le olan büyük kapışmanın ardından finale çıkmayı başardı ve finalde Ferrer’i yenerek 8.kez Roland Garros şampiyonu oldu. Ayrıca tarihte bir Grand Slam’i en çok kazanan isim olmuştu. Toplamda ise 12 Grand Slam’e ulaşmış oluyordu 27 yaşının ilk günlerinde.
Yoğun geçen bir toprak kort sezonunun ardından hiç dinlenemeden ve hazırlanamadan Wimbledon’a gelmişti ve kötü bir oyunla daha ilk turda elendi. Tam 1 yıl önce Wimbledon 2.turunda elendiğinde onu  7 ay boyunca izleyememiştik. Nadal'ın basın toplantısında mağlubiyetinin sebebinin dizlerinin olmadığını söylediğinde derin bir nefes alanların sayısı sanırım çok fazladır. Akıllardan yine aynısı olur mu acaba sorusu geçen çokça insan vardır muhtemelen.
Amerika kıtasına geçtiğimizde Rogers Cup ve Cincinnati Masters’ı kazanarak Us Open öncesi ne kadar formda olduğunu gösterdi. Sezonun son Grand Slam’i için bir hayli iyi gözüktü. Öylesi diz sakatlığının ardından çok iyi dönmüş olmasının yanı sıra sert zeminde oyunu eskisinden daha iyi gözüküyordu.
Amerika açık boyunca iyi performans sergiledi ve muhteşem bir final maçı sonrası Novak Djokovic’i yenerek kariyerinin 13.Grand Slam şampiyonluğunu kazandı. Maç sonu sevinci ise görülmeye değerdi. O sevinç eminim benim gibi birçok Rafael Nadal hayranının gözlerinin dolmasına sebep olmuştur. Onun için mutluydum.
   
         Kariyeri bitti diyenlere kortlarda verilebilecek en güzel cevabı ancak Amerikan filmlerinde görebileceğimiz bir geri dönüş hikayesi ile verdi. Spor tarihinde böyle bir geri dönüş var mı bilmiyorum ama tenis tarihinin en muazzam geri dönüşü olduğu bir gerçek. Bunu başarabilecek başka bir tenisçi var mı onu da bilmiyorum. Tüm sporcular içinde ilham verici olsa gerek.
         Rafa’nın hemen hemen tüm profesyonel kariyerini yakından takip eden biri olarak onun toprak kortların krallığından nasıl büyük bir şampiyona dönüştüğüne tanıklık etme fırsatı buldum. Bütün kariyeri boyunca oyununu sürekli geliştiren, tenisin seyir zevkini artıran bir karakter oldu hep. Hiçbir zaman vazgeçmemesi, mütevazı duruşu ve sportmenliği ile tüm sporculara örnek olduğunu düşünüyorum. Ona olan sevgimin ve saygımın büyüklüğünü anlatamam.Umarım bir daha böyle sakatlıklar yaşamaz ve en azından 4-5 sene daha onu izleme fırsatı bulabiliriz.
          1 yıl önce Nadal tenisi bırakacak mı, eski Nadal olabilecek mi soruları ve sadece toprakta turnuva kazanabilir yorumları yapılırken şimdi ise Federer’in 17 Grand Slam rekorunu kırabilir mi yorumları yapılıyor. Sadece bu bile ona ne kadar saygı gösterilmesi gerektiğinin bir kanıtı. Benim gibi Rafael Nadal hayranları için ise büyük bir gurur ve heyecan.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder